Yazar: Mehmet Akif Kireçci
Bu eser, 15 Temmuz 2016 gecesi milletimizin iradesine kasteden hain darbe girişiminin arka planını derinlemesine inceliyor.
Alanında yetkin yazarların katkılarıyla hazırlanan kitap; FETÖ yapılanmasının on yıllar boyunca devlet kurumlarına nasıl sızdığını, psikolojik ve sosyolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirdiğini, gerçekte neye evirildiğini ve 15 Temmuz gecesinin siyasi tarihimizde neden bir dönüm noktası olduğunu analitik bir yaklaşımla ortaya koyuyor.
Milletçe sergilenen direnişin anlamını ve o gece yaşananları tüm boyutlarıyla kavramak isteyenler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı.
Yazar: Mehmet Özkan
Bir askerî darbe gerçekleştiğinde, sıradan insanlar ne yapar? Çoğu sessizliğe bürünürken, bazıları hayatını riske atarak sokaklara dökülür. Peki, sade vatandaşları harekete geçiren nedir? Liderlik mi, siyasal kültür mü, yoksa kaybedecek çok şeyleri olması mı?
Darbe Direnişi: İnsanlar Askerî Darbelere Neden Direnir? Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda gerçekleşen beş askerî darbe girişimini odağına alarak bu sorulara yanıt arıyor. Fransa’dan Venezuela’ya, Sovyetler Birliğinden Türkiye’ ye ve Myanmar’a uzanan bu çarpıcı inceleme; darbelere sivil direnisin dinamiklerini mercek altına alıyor. İddialarının sağlamasını ise bu kez İran’dan Tayland’a, Pakistan’dan Haiti’ye kadar direnişin gerçekleşmediği altı ek vaka üzerinden yapıyor.
Bu kitap, sivil-asker ilişkileri literatüründe uzun süredir göz ardı edilen bir boşluğu dolduruyor. Sadece darbelerin nasıl yapıldığını değil, aynı zamanda neden her zaman başarılı olmadığını da anlatıyor.
Sivil direniş ne zaman mümkün?
Kitleleri ayağa kaldıran şey nedir?
Demokrasiye sahip çıkmak, ne zaman ve neden bir refleks hâline gelir?
Elinizdeki kitap, tankların karşısına dikilen insanlar ve onları harekete geçiren kuvvetleri anlamak isteyen herkes için bir başvuru kaynağı. Cesaretin, stratejinin ve umudun hikâyesi burada başlıyor.
Editörler: Recep Dursun – Yusuf Kenan Haspolat – İsmet Kaya
Aile, bireyin doğduğu, geliştiği ve topluma katıldığı ilk ve en önemli sosyal kurumdur. Ancak günümüzde hem dünyada hem de ülkemizde aile kurumunun karşı karşıya kaldığı tehditler her zamankinden daha çetin bir hâl almıştır. Boşanma oranlarının artması, aile içi şiddetin gündelik hayatın parçası hâline gelmesi, dijitalleşmeyle birlikte ilişkilerin samimiyetini yitirmesi, geleneksel aile değerlerini derinden sarsmaktadır.
Bununla birlikte, son yıllarda dünya genelinde ve Türkiye’de doğum oranlarının kayda değer biçimde düşmesi, genç nüfus oranındaki azalma ve bireylerin evlilik ile çocuk sahibi olmaya dair artan kaygıları da aile yapısını zayıflatan bir diğer önemli gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik belirsizlikler, kariyer kaygıları ve bireysel özgürlüğün öne çıkması gibi etkenler, gençlerin aile kurma konusundaki eğilimlerini değiştirmekte, bu durum ise hem toplumsal dengeyi hem de demografik yapıyı tehdit etmektedir.
Yazar: Aybike Açıkel
Göç çağındayız. Milyonlarca insan, daha güvenli bir yaşam arayışıyla sınırları aşıyor. Peki, göç eden bireylerin ve ev sahibi toplumların bu büyük dönüşümden birlikte güçlenerek çıkmaları mümkün mü?
Bu kitap, Türkiye ve Almanya’daki belediyeler üzerinden göçmenlerin sosyal uyum süreçlerine odaklanan çok düzeyli yönetişim modelini masaya yatırıyor. Dil eğitiminden istihdama, konuttan sağlığa, kültürel etkileşimden gönüllü geri dönüş politikalarına kadar belediyelerin sahadaki uygulamaları bu sayfalarda hayat buluyor.
Yerel yönetimlerin sadece altyapı değil, aynı zamanda toplumsal uyumun da anahtar aktörleri olduğunu gösteren bu çalışma; akademisyenlere, politika yapıcılara ve uygulayıcılara kapsamlı bir perspektif sunuyor.
Göçmenlerin uyum yolculuğuna eşlik eden belediyelerden öğrenmek, yeni yollar aramak isteyen herkes için…
Yazar: Nazım Onur Hökelek
Bu kitap, Türk modernleşmesinin sancılı yollarında yükselen bir siyasetin, “merkez sağ”ın izini sürüyor. Demokrat Parti’den Anavatan’a, Adalet’ten Doğru Yol’a uzanan çizgide yalnızca partilerin değil; sınıfı olmayan bir toplumda merkeze tutunmaya çalışan halkın, değişimle çatışan geleneklerin, kırdan kente göçen umutların ve daima ertelenen vaatlerin hikâyesi anlatılıyor.
Merkez sağ ne tamamen muhafazakâr ne tam anlamıyla liberal ne de bir ideolojinin saf hali… Türk siyasetinde hem devletin merkezine yerleşmiş hem de çevrenin sesi olmayı iddia etmiş bir yapının adıdır. Kimi zaman bir köprü, kimi zaman bir gerilim hattıdır. Bu kitap, merkezin sağında duran bir hareketin dönüşümünü; darbelerle kesilen yolları, küreselleşmeyle kırılan dengeleri, 90’larda çözülmeye yüz tutan siyasal geleneği tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
1950’den 1995’e uzanan bu analiz, sadece bir siyasal çizginin değil, bir toplumun değişen yüzünün de hikâyesidir.
Yazar: Nihal Karaarslan
Zenginlik, çoğu zaman yalnızca bir maddi ayrıcalık gibi görülür. Paranın, malın, gösterişin işareti sanılır. Oysa zenginlik, her toplumda sessizce işleyen bir kültürel mekanizmadır. Bir yaşam biçimi, bir görgü, bir dil, bir suskunluk ve çoğu zaman da bir aşırılıktır. Türkiye’de zenginliğin yalnızca ekonomik değil, kültürel bir olgu olduğunu öne süren bu kitap, okuru yerleşik algılarla yüzleşmeye çağırıyor.
Saraylardan AVM’lere, konaklardan plazalara, sohbetlerden sosyal medyaya uzanan bir çizgide zenginliğin nasıl temsil edildiğini, nasıl meşrulaştırıldığını ve nasıl gündelik hayatın içine sızdığını derinlikli bir bakışla inceliyor. Zenginliğin yalnızca neye sahip olunduğuyla değil, nasıl yaşandığıyla ilgili olduğunu ortaya koyan kitap; mekânlar, ilişkiler, davranış kalıpları ve semboller üzerinden Türkiye’nin son yıllarda geçirdiği dönüşümün izini sürüyor.
Yoksulluk hakkında çok şey söylendi bu ülkede ama zenginlik hep suskun kaldı. Şimdi söz sırası onda. Bu kitap, konuşulmayanın peşinde; gösterişin, görgüsüzlüğün, zevkin ve ihtişamın toplumsal kodlarını çözmeye aday. Türkiye’nin zenginlik haritasını kültürel bir arkeolojiyle yeniden çizen bu çalışma, yalnız bugünü anlamak için değil, geleceği öngörmek için de bir anahtar sunuyor.
Yazar: Mehmet Özkan
Uluslararası siyaseti anlamak için yeni bir anahtara hazır mısınız?
Modern dünyada dış politika, sadece ekonomik göstergelerle ya da askeri kapasitelerle açıklanamaz. Din, kültür ve tarihsel miras, uluslararası ilişkilerin en görünmeyen ama en güçlü dinamikleri arasında yer alır. Bu kitap, Hindistan, Türkiye ve Güney Afrika örneklerinden yola çıkarak, Batılı olmayan devletlerin dış politika zihniyetlerini derinlemesine inceliyor ve onların dünya düzenindeki yerini yeniden tanımlıyor.
Batı Dışı Dünya sadece geleneksel analizlerin sınırlarını zorlamakla kalmıyor, aynı zamanda yükselen güçlerin benlik algıları, stratejik tasavvurları ve kültürel dünya görüşlerine ışık tutuyor. Zizek’in deyimiyle “görebilmek inanmayı gerektirir” — bu eser, sizi uluslararası siyaseti yeniden görmeye, yeniden inanmaya davet ediyor.
Geleneksel teorilere meydan okuyan; dinî ve kültürel ögeleri merkeze alarak dış politika analizine yepyeni bir perspektif kazandıran bu eser hem akademik dünyaya hem de politika yapıcılara bir çağrı niteliğinde: Dünyayı kimin yönettiği değil, kimin fikirlerinin yön verdiği önemlidir.
Yazar: Mehmet Fatih Özerdem
Türkiye’nin Gücü Sandığınızdan Fazlası
Tanklar, tüfekler ve sınırlar… Güç deyince akla bunlar mı geliyor hâlâ?
Oysa 21. yüzyıl, gücün tanımını kökten değiştiriyor. Kültürle, sanatla, ekranlardan yayılan bir dizinin etkisiyle, bir gönüllünün uzak coğrafyalarda uzattığı elle şekillenen bir dünyadayız artık.
Bu kitap, Türkiye’nin sahip olduğu ama yeterince konuşulmayan asıl gücüne—yumuşak gücüne—yakından bakıyor. Eğitimden sivil topluma, diasporadan medyaya uzanan geniş bir yelpazede Türkiye’nin küresel sahnede nasıl daha görünür ve etkili olabileceğini sorguluyor. Eleştirel ama yapıcı bir dille, günümüzün en önemli diplomasi aracını masaya yatırıyor.
Eğer “Türkiye dünyada neyle var olacak?” sorusunu gerçekçi, derinlikli ve vizyoner bir bakışla sormak istiyorsanız, elinizdeki bu kitap tam size göre.
Yazar: Esat Arslan
Bu kitap, modern çağın ruhsal boşluğuna tasavvufi bir cevap arayışıdır. Yazar, seküler dünyanın anlam krizine karşı, tasavvufun kadim hikmetini çağdaş insanın varoluşsal ihtiyaçlarıyla buluşturmaya çalışıyor. Yozlaşmış tarikat algısından sıyrılarak, tasavvufu bireysel bir iç yolculuk, musibetlerle barışma sanatı ve yaşamın tüm zorluklarına rağmen “hayat yaşanmaya değer” diyebilme gücü olarak yeniden yorumluyor.
Kitapta hem derinlikli Kur’an okumaları hem teorik tartışmalar hem de yazarın hayatına dokunan samimi anılar iç içe geçiyor. Bu yönüyle eser, yalnızca akademik bir metin değil; aynı zamanda yaşanmışlığın damıtıldığı, dostça bir iç konuşma. Okur, bu sayfalarda Allah’la sohbet etmeyi, hayatını ilahi bir hikâye gibi sevebilmeyi ve modern çağın kalabalık yalnızlığında irfanla var olabilmenin yollarını keşfedecek.
Bu kitap henüz tamamlanmamış bir arayışın ilk adımı; 21. yüzyılın Mesnevi’sini yazmak isteyen ruh mimarlarına bir çağrıdır. Tasavvufun yeniden tecdit edilmesi gerektiğini düşünenler için içten, sarsıcı ve ilham verici bir başlangıç…
Editörler: Serhat Buhari Baytekin – Yunus Şahbaz
Dergilerin ilim ve fikir hayatında işgal ettiği konuma ilişkin Cemil Meriç’in “Dergi, hür tefekkürün kalesidir” ifadesi klasik bir motto haline gelmiştir. Gerçekten de Türkiye’nin modernleşme serüveniyle birlikte dergiler entelektüel dünyamızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Fikir hareketleri, edebî akımlar ve siyasî birçok girişimin de temeli dergilerde atılmıştır. Kendi alanında bir okul ve ekol olan edebî ve fikrî dergi sayısı da bir hayli fazladır. Aynı şekilde dergi etrafında bir araya gelerek fikrî bir hareket, bir gelenek oluşturan çok sayıda örnekten de söz edebiliriz.
Elbette gazete ve kitap gibi yayın türlerinin akıbetinde de görüldüğü üzere, dergiler de muhteva ve misyonları itibariyle değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Özellikle Türkiye’de 2000’lerden itibaren gelişmeye başlayan akademik dergicilik bu dönüşümün başat örneklerinden biridir. Bir anlamda kamusal entelektüelin daha fazla üniversite içerisine çekilmesi süreci akademik dergiciliğin gelişimine koşut olarak ilerlemiştir. Günümüzde bir taraftan edebî ve fikrî yönü ağır basan dergiler olduğu gibi akademik dergicilik de bir hayli gelişmiş durumdadır.