Açıklama
Gabriel Garcia Marquez şöyle der:
“Hayat, insanın yaşadıkları değildir; aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.”
Ne olduğunu ve neden-nasıl olduğunu anlatabilmek için önce hatırlamak gerekir. Hatırlamak, bugünü kuran anlamlara geri dönmektir. Bugün, aslında bir anlamda geçmişte; geçmişin sürekliliğinde kurulur. Zira insan davranışları, durağan bir toplumsallığın olmadığını; insanların, içinde yaşadıkları ve yetiştikleri toplum, tarihsel anlatı ve gerçeklik tarafından etkilendiklerini, hatta şekillendirildiklerini göstermektedir. 15 Temmuz da, böylesi bir geçmişin, hatırlamanın izlerini taşır. Ne var ki, bu hatırlama acı vericidir, ıstıraplıdır. Topluma vekâlet eden devlet ve ona hükmeden siyasal seçkinler, “ilerleme” misyonu çerçevesinde toplumu dönüştürmeye çabalamışlar; buna karşı zaman zaman ortaya çıkan direnci de farklı yöntemleri (mesela darbeleri) kullanarak bastırmaya çalışmışlardır. Dolayısıyla bugünü, özelde de 15 Temmuz’u kuran anlamları biraz da bu geçmişte aramak gerekir.
15 Temmuz’dan sonra yeni bir bellek oluşumu ya da bellek yenilenmesi söz konusudur. Artık hatırlanacak olan, toplumsal-politik gerçekliği kuran-kuracak yeni bir durum vardır ortada. Bu açıdan 15 Temmuz gecesi, öteden beri toplumu edilgenleştiren devletin, devleti kapalı yapılar arkasında kuşatmış olan gizli bir yapılanmadan kurtaran ve bu yönüyle politik aktör olma iradesini bir kez daha güçlü bir şekilde ortaya koyan topluma borçlu olduğunu söylemek mümkündür; artık devlet borçlu, toplum alacaklıdır. Toplum; devlet merkezli, toplumu ikincilleştiren ve aynı zamanda toplumun devlet tarafından sıkı sıkıya kontrol edilmesi ve denetlenmesi anlamına gelen jakoben Türk modernleşme projesi karşısında farklı zaman dilimlerinde gösterdiği farklı düzeydeki tepkilerinin bir muhassalası olarak 15 Temmuz gerçeğini var etmiştir. 15 Temmuz’un ne olduğunun anlaşılması, geçmişle bugün arasında nelerin-hangi hususların değiştiğinin anlaşılması, bu noktada hatırlananla ilişkinin kurulmasını ve yeninin bu kıyas noktası üzerinden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Türkiye’de, sivil-asker ilişkileri, bu ilişkilerin toplumsal ve politik anlamda oluşturmuş olduğu gerilim düzeyi, sivillerin askerleri denetlemesi yerine askerlerin sivilleri denetlemesi, askerlere modernleşme ve kalkınma temelli roller yüklenmesi gibi, nedenlerinin önemli bir kısmını Türkiye’nin sosyo-politik değerler anlamında geçmişten getirdiği bir takım özellikleriyle açıklamanın mümkün olduğu bir toplumsal ve politik vasat kendisini üretmiş ve idame etmiştir. Bu açıdan bakıldığında 15 Temmuz yalnızca kapalı devre hareket eden illegal bir örgütünün darbe teşebbüsüne karşı gösterilen bir tepki ve direniş değildir. 15 Temmuz aynı zamanda, modernleştirici devlet anlayışına ve onun pratik tezahürlerine de gösterilen fiili bir itirazdır.
İncelemeler
Henüz inceleme yapılmadı.